Ajans Yalova
Yalova'ya dair herşey!

GEREĞİ GİBİ…

0 187

“Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili” dizesi ile başlar Yılmaz Güney’in bir şiiri…

Yılmaz Güney öldüğünde ben 5 yaşındaymışım. Yetişemedim “ülkenin en karanlık dönemleri” denilen o zamanlara ama Türkiye’nin son 40 yılının 25’ine aklım ererek ve idrak ederek tanık oldum…

Ve ne yalan söylim, tanık olduğum bu 25 yılında da pek bir aydınlık gününe denk gelmedim…

Şiirin devamını, merak edip de okuyanlar…

Yazarın verdiği emeklere, harcadığı çabaya ve ödediği bedellere rağmen hiçbir şey başaramamış olmanın, hiçbir şey değiştirememiş olmanın yarattığı ruhsal boşluğu ve yaşadığı derin üzüntüyü…

Bir nevi, hayatın gereğini yani ona göre sosyalist olmanın gereğini gösterip ” Gereği gibi yaşadığını” anlatarak hafifletmek istediğini görecektir…

Belki, iyi ile kötünün, yanlış ile doğrunun ve hak ile batılın kadiiim mücadelesinin kaçınılmaz sonu yenilmektir ve herkes bunu daha baştan kabul ederek vermeli mücadelesini…

Ya da belki doğru an ve zaman meselesidir başarmak…

Kasımda Amerika seçimleri yapılacak…

Başarısız geçirilen bir salgın süreci…

Trump ile beraber esen milliyetçi rüzgarlar nedeni ile devlet görevlilerinin genel havaya uyarak, Afro-Amerikalılara uyguladığı şiddet…

Pek de başarılı olmayan ekonomik gidişat…

Yüze göze bulaştırılan bir dış politika…

Şartları göz önünde tutarsak somut olarak karşılaştırılamayacak ama soyut olarak hemen hemen bizimle aynı duygularla sandığa gidecek bir halk kitlesi var orada da…

Batı halklarının idrak-tepki süresi ve başarısız politikacılara karşı gösterdikleri tahammülsüzlükten yola çıkarsak Trump gidici gibi görünüyor…

Bizim ise meseleyi idrak edip, davranışımızı ortaya koymamız onların ki kadar erken olmuyor maalesef ve biz onlar kadar tahammülsüz de değiliz…

Biz elindeki ile yetinmeyi bilen yetmeyince de ailemize, akrabamıza dert olan ve kendimize hunharca sapladığımız çuvaldızın acısından iğneyi başkasına batırmayı unutan insanlarız maalesef…

Daha dün fakir ve sıradan birer vatandaş olanların nasıl olup da bu kadar kısa sürede zengin olduğunu aklımızla sorgulamayıp sadece çenemizi yoran züğürtleriz maalesef…

Velhasılı, Amerika’yı göreceğiz bakalım…

Hamaset, akıl tutulması ve milliyetçilik orada bile kazanırsa, biz doğru an ve zaman için, bir 20 yıl daha bekleriz diye düşünüyorum…

Geride bıraktığımız 18 yıllık sürecin başlangıcında ve devamında ki;

Baykal; “konjonktür” demişti taaaaaa 2002’de…

Ekonomistler “Sıcak Para bolluğu” dediler sanki o kadar basitmiş gibi …

Bahçeli; “Beka sorunu” dedi çıktı işin içinden…

Kılıçdaroğlu; Hiç farkında olmadı neyin içinde olduğunun ama genel başkanlık seçimlerini 6. defa kazandı geçtiğimiz günlerde…

İnce; “Direnin” dedi ama Yalova direnemedi…

Ali İsmail Korkmaz; “Vurmayın öldüm” dedi ama daha çok vurdular…

Biz; “Atatürk” dedikçe onlar lanet okudular…

Ve; “90 yıllık reklam arası” bitti dediler…

Geldiğimiz noktada ise…

Hırsızın, arsızın, uğursuzun işledikleri suçlara göre değil, mensubu oldukları partilere göre yargılandıkları bir ülkede, son pandemi sürecinde bile içişleri bakanı ile sağlık bakanı arasında var olduğu söylenen sürtüşme nedeni ile devletinden aldığı her bilgiye çekimser yaklaşan, Suriye’nin neresinde ya da Libya’nın hangi tarafında olduğunu bilmeyen, bir yanda geçim derdi ile kıvrananlar varken, öte yanda konut ve taşıt satışı rekorları kırılmasını hayretle izleyen ve yaşamak, gereği gibi olmasa da yaşamak zorunda olan insanlardan kurulu bir toplum olup çıktık…

Dost meclislerinde devamlı suçlu bulduğumuz, teknoloji veya zamanın ruhu değil yaşadıklarımızın sorumlusu…

Çünkü bizden daha büyük teknolojik imkanlara sahip ve bizimle aynı zaman diliminde yaşayan uzak doğu, İskandinav ülkeleri, Kanada gibi memleketlerde insanların daha mutlu, ahlaki değerlere daha fazla önem veren, doğa ve birbirleri ile daha barışık bir yaşam sürdürdüklerini biliyoruz, görüyoruz, okuyoruz…

Avrupa ve Amerika’da Covid 19 salgını nedeni ile yaşanan bunalımları sık sık örnek göstererek ne kadar şanslı olduğumuzu ve ne kadar büyük idarecilere sahip olduğumuzu dikte eden sefillerin, bir defa da dönüp şu bahsettiğim ülkelerde ki gelir dağılımı adaletini, korona’ya karşı mücadelelerindeki başarılarını ve evrensel ahlaki değerlere olan hürmetlerini anlatmalarını beklemiyorum tabi…
Dahası, bu memleketlerdeki insanların nasıl yaşadıklarını öğrenmemizi engellemek için ellerinden geleni yapacaklarından da hiç şüphem yok…

E hadi onları öyle kabul edelim de…

Bizler veya bizlere önderlik edenler neden her defasında ısrarla onların konuşmamızı istedikleri gündemleri konuşur veya neden gereksiz, kısır polemiklerin ortasında bulur kendini…

Mesela Ayasofya’nın ibadete açıldığı şu yerli, milli ve şanlı günlerde, neden hiçbir muhalefet lideri Şinto dininin faziletlerinden bahsedecek cesareti gösteremez…

Israrla bekledim ama hiçbir siyasimizin, pandemi ile mücadelede sonuna kadar başarısız olan Fransa’nın 800, İtalya’nın 600 milyar euroluk paketler ile vatandaşına destek olduğunu söylediklerini duyamadım maalesef…

Bütün tarihi, savaşlarla ve kahramanlık hikayeleri ile dolu olan Japonya’nın orduları 2.Dünya savaşında, lağv edildikten sonra, hiçbir zorlama olmaksızın 2015 yılına kadar 70 yıl ordusuz kalmayı tercih ettiklerini, hatta hükümet 2015’te ordu kurulması teklifini meclislerine sununca halkın protesto için sokaklara döküldüğünü neden kimse anlatmaz ki bize…

Kurulduğu günden beri Amerika’ya kendi ana karasında saldırma cesaretini gösteren tek halk olan Japonlar yeterince yerli ve milli değil miydi yoksa…

Norveç’te hiç duble yol olmadığını ama kişi başına düşen gelire göre bakıldığında dünyanın en zengin ülkesi olduğunu duydunuz mu hiçbir muhalefet liderinden…

Yıllardır bizlere ölümü gösterip, sıtmaya razı eden muktedirlerimizin daima kazanmalarının sebebi, karşısında duranların hiçbir zaman yeni bir söylem, yeni bir öykü ve yeni bir yaşam hayali oluşturamamış olması değil midir…

3 Kasım 2002 Türkiye seçimleri ile başlamıştık bu serüvene…

3 Kasım 2020’de Amerika’da yapılacak seçimin, hiçbir somut benzerliğimiz olmamasına rağmen, seçmen güdüsü teorilerine göre ülkemizde de aynı sonuca gebe olduğunu düşünenlerdenim…

Açıkçası o seçimin sonuçlarını görmeden…

Hiçbir şey yapmayıp, “Millet aç, bu sefer gidici bunlar” diyen muhaliflere de…

Rantı paylaşmak zorunda kaldıkları için “Mhp kamburunu sırtımızdan atacağız” diyen yandaşlara da bişey söyleyemem…

Yaşarsak eğer, 3 Kasım’da göreceğim ki;

Ya verdiğimiz emeklerin, sarfettiğimiz çabaların ve ödediğimiz bedellerin üzerine bir bardak soğuk su içip, “Hayat bana’da mutlu olma şansı vermedi ey sevgili” diyip köşeme çekileceğim…

Ya da;

Gereği gibi inanıp, gereği gibi yaşamaya çalışmanın kişisel tatmini ve geçici bir mükafat ile, daha iyiyi, daha güzeli ve daha doğruyu aramak üzere kafanızı bu yazılarlar daha uzun yıllar şişireceğim…

Selam ve saygı ile…

Bir Cevap Yazın



Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz. Kabul et Daha Fazla Oku