
ATIN ÖLÜMÜ ARPADAN OLSUN…
Yıllar önce, AİDS virüsünün ülkemizdeki tanınırlığı ile ilgili yapılan bir sosyal deneyin, televizyonda yayınlamasıyla ilk defa duymuştum bu sözü…
Hayat kadını rolündeki bir haber muhabiri İstanbul’un en işlek caddelerinden birinde arabası ile kaldırıma yanaşan erkeklerle pazarlık ettikten sonra ama ben AİDS’liyim, HİV virüsü taşıyorum diyordu…
Pazarlığa girişenlerin hiçbiri için bi sorun teşkil etmiyordu tabii ki bu durum ama birinin cevabı gerçekten de hafızaya kazınacak cinstendi…
“OLSUN BE YAVRUM!!! ATIN ÖLÜMÜ ARPADAN OLSUN”
Teknik sebeplerden dolayı biraz uzun oldu bu defa yazı arası…
Ve aslında her biri üzerine uzun uzun yazılması, düşünülmesi gereken bi sürü mesele geçti şehrimizin ve ülkemizin başından…
Yalova’daki yolsuzluğu mu düşünürsünüz, İdlip denen bir yerde yitirdiğimiz “BİRKAÇ” şehidimize mi yanarsınız, Elazığ depremine mi takılıp kaldınız bilmiyorum…
Ama koronavirüs o kadar derinden vurdu ki dünyaya…
Kim nerede kaldı ise orada kalmaya devam edecek biraz daha…
Zira aradan en az 25 yıl geçmiş olmasına rağmen…
Gelişen teknolojinin yeniden şekillendirdiği dünya algısı ve söz konusu tehdidin boyutu ne olursa olsun yurdum insanının düşünce yapısında en ufak bir değişiklik olmaması ve tatili kapanın kendini çoluğu çocuğu ile beraber Avm’lerdeki cafe’lere attığını görmek içini acıtıyor insanın…
Zaman neyi nasıl değiştirirse değiştirsin biz kendimizi “At'”gibi görme huyumuzdan vazgeçemiyoruz anlaşılan…
Ya da elde edebildiğimiz herşeyi “Arpa”…
Alınan önlemlerin yetip yetmeyeceği, hastalığın seyri ve sıcaklarla beraber gerileyip gerilemeyeceği, görülen vaka sayısının doğruluğu veya yanlışlığı, ülkemizde bu virüse bağlı ölümlerin yaşanıp yaşanmayacağı ve hatta durmuş olan küresel sistemde bu salgının ekonomi üzerindeki etkileri neler olacak sorularına zaten tüm günü mecburen evde geçirenler olarak, televizyonlardaki programlardan yeteri kadar cevap alıyoruz sanırım…
Salgının sadece Çin’de görüldüğü günlerden ve sırt çantasına ışıklı bir yazı ile “Ben Çinli değilim” yazıp dolaşan Kore’li gencin görüntüsü sosyal medya sayfalarına düştüğü andan beri aynı düşünce var kafamda…
“Doğal seçilim”…
Yukarıda bahsettiğim programı izlediğim yıllarda dünya nüfusu henüz 4 milyar kişiydi ve ozon tabakasındaki deliğin genişlediği ile ilgili haberler yayılıyordu kıyamet senaristlerinin vesilesi ile…
Tıpkı bugün daha küçük kafalı senaristlerin yaymaya çalıştığı, çekirge istilası, patlıcan yağmuru gibi deli saçması vakalardan daha ciddiydi, ozon tabakasındaki delik…
Ama o zaman da doğa seçimini yapıyordu ve güneşin ultraviyole ışınlarına karşı zayıf olanlarımızı çeşitli kanser türleri ile alıp götürdü aramızdan…
İnsanlık tarihi başladığından o güne kadarki beş bin yılı tahmin edilen ve iki bin yılı yazılı tam yedi bin yılda ola ola 4 milyar olabilmiştik…
Ama son 30 yılda, boş geçirdiğimiz yedi bin yılın acısını çıkarırcasına birden 8 milyara çıkmış sayımız…
Bebek ölümlerinin azalması, insan ömrünün uzaması, önleyici sağlık tedbirleri falan filan olarak gösteriliyor dünya nüfusunun bu kadar hızlı artmasının sebepleri…
Dünya kurulalı beri hiçbir dönemde görülmemiş ve doğal olmayan ölüm sebepleri varken bile…
Durmadan çoğalıyor, tüketiyor ve bozuyoruz doğanın dengesini…
Komplo teorisi arayıp ilimunatinin veya yahudi lobisinin işi bu!!! diyenlerin aksine…
Ben…
Bu virüsün de doğanın kendini korumak üzere geliştirdiği, ilk olmayan ve son olmayacak bir savunma mekanizması olduğu düşüncesindeyim…
Doğa kendisini bir şekilde koruyacak, dengeleyecek ve yoluna öyle devam edecek…
Adeta doğal bir eleminasyon bu…
Ve bu eleminasyonun sonucunda, dünya ile uyumunu sağlayabilmiş, tabiatın dengelerine hassasiyet gösteren,kirlenmeyen ve kirletmeyen canlılar kalacak hayatta…
Hep beraber alışmalıyız bence buna…
Ülkemizde sevinerek takip ettiğime göre henüz can kaybı yok, bu nedenle hiç değilse bu seferlik, doğanın “atların” yaşamasına izin vereceğini düşünebiliriz…
O yüzden memlekette bu mantalitede yaşayan insanlarımız için şimdilik sorun yok evvelallah…
Aids, Kuş gribi, Ebola, Sars, Domuz gribi…
Bizler; tabiatın tüm bu savunma mekanizmalarına uyum sağlayıp, bunlardan korunmanın çarelerini bulmuş hatta bazen alışkanlıklarımızı değiştirip yeni yeni alışkanlıklar edinmiş, bir nesiliz…
Tarihte okuduğumuz ve milyonlarca insanın telef olduğu veba salgınlarından süzüle süzüle geldik…
Son salgın olan koronada ise yeni alışkanlıklar edinmeye ek olarak aslında doğal yaradılışımızda olan temizlik gibi olguları tekrar hatırlamamız gerektiğini düşünüyorum…
Yine de herkesin kendi bileceği iş…
Bugün yaşanılanlardan ders alıp bundan sonraki hayatımıza bir takım davranışları yaşam tarzı edinip öyle devam etmezsek eğer…
Atın ölümü arpadan olacak…
Büyük olasılıkla…
Selam ve saygı ile…