BOZKIRDA BİR AĞAÇ
1998 yılında, henüz 19 yaşında iken yani deprem, Akape iktidarı ve koronavirüs gibi felaketlere maruz kalmamışken, büyüyüp evlenip çocuk sahibi olacağım günleri hayal dahi edemezken bir sonbahar günü Çınarcık’ın denize bakan banklarından birinde oturup dinlediğim ve aslında hayatta yaptığım hemen hemen tüm tercihlere etki eden bir şarkının adı başlık oldu bu seferki yazıma…
İnce’yi yazıp İnce trolleri, CHP’yi yazıp Kılıçdaroğlu trolleri, zulümü yazıp Aktroller tarafından yapılan linç girişimleri ile uğraşmaktan ya da hepimizin yaşadığı gibi günlük hayat akışı içindeki dertlerimizle meşgul olurken unuttuğumuz ama olgunlaşırken bizi biz yapan acı tatlı deneyimlerimizi o günlere özlem duyarak hatırlarız ya bazen.
Bugün o kafadayım işte…
1998 yılının, ılık bir sonbahar günü, Çınarcık’ın denize bakan banklarından birinde ilk defa
Ben bozkırdaki ağaç
Sen uzakta akan su
Özlemi yüreğimin
Yüzyıllardır yakan su
Bir ağrılı bekleyiş
Ki tükenmez bir türlü
Ne duam işitilir
Ne söylediğim türkü
Kavrulmuş dallarımdan
Haber etsinler diye
Nice kuşlar uçurdum
Dönmediler geriye
Ya seni bilmediler
Ya unuttular beni
Kuru değnekler ile
Hep bir tuttular beni
Sen uzakta akan su
Ben bozkırdaki ağaç
Duy artık çığlığımı
Toprağım sana muhtaç
Dizelerini işittiğimde daha
O gün karar vermiştim…
Bir gün evlenir de bir erkek çocuk sahibi olursam adı Kıraç olacaktı…
O anın psikolojisi idi belki, zamanın ruhuydu ya da!
Fazla irdelenmez zaten, bi “An” yaşarsın ve o “an” parçan haline gelir ondan sonra…
Ben…
Bir gün evlendim ve bir erkek çocuk sahibi oldum…
Adı Kıraç oldu…
Peki ya siz?
Sizin de vardır elbet hayatınızda büyük önemi olan bir şarkı, bir yazı, bir şiir veya bir türkü…
Hah işte…
Şu an ne yapıyorsanız bırakıp bulun o parçanızı!
Çünkü arada bir resetlemek gerekir hayatı…
Saray’da kimin oturduğu ile ilgilenmemek, hatta ülkede 1001 odalı bir saray olduğunu bile unutmak gerekir.
Ana muhalefet liderinin, yürüyen merdivene ters bindiğini silmek gerekir hafızadan.
Cumhurbaşkanı adayınızın tatlı hülyalara daldığını görmekten duyduğunuz üzüntüyü bir kenara bırakmak gerekir.
En büyük icraatı Selo’ya “Selahattin dememek” olan bir kifayetsizin “Gelecek” vaadi ile adam kandırmaya çalışmasını görmezden gelmek gerekir.
15 yıl sürekli bakan iken tek kelime etmeyip, damadın gelmesi ile pabuç dama atıldığı için kurtarıcı pozlarına bürünen “Babuşcanların” sesini duymazdan gelmek gerekir…
Hatta huzurlu bir hayat yaşamak istemişseniz eğer.
Ömrünüzün hiçbir döneminde “Püskevit bir Başbuğun” peşine düşmemiş olmanız gerekir zaten.
Küçük dünyamızın, böyle küçük insanları ile mecburen haşır neşir olmuşsak bile
Küba’nın Havana’sındaki heykeli hala dimdik ayakta duran bir “BAŞBUĞ ‘un” izinde yürümeyi asla bırakmamak gerekir.
Gerekeni yapmak ile ilgili yukarıda tavsiyelerime kulak verdiyseniz ve “parçanız” artık yetmemeye başladı ise size
Lizetta Kalimeri’den “Salomi’yi” dinleyin ruhunuzda Rumeli Muhacirliği varsa…
Açın Eleni Vitali’yi ve ” Gramma Kai Grafi”yi hissedin taaa ciğerinizde….
Bir tarafım “macır” kızı olduğu için ilk tavsiyeleri ana toprağımın bugünkü sahiplerinden verdim ama
Yok illa Osmanlıyım ben diyorsanız
“Diriliş, Kuruluş, Uyanış, Dikiliş, Mıçılış” izleyeceğinize, girin Youtube’a Lorenna Mckennit yazıp The Gates of İstanbul yada Caravansari dinleyin…
Bir Kürdün, ülkesini ne kadar severse sevsin hep “terörist” olmasına içerlemişseniz…
Koma Se Bra’dan “Axu emman” dinleyin…
Hayatın size hep haksızlık ettiğini düşünüyorsanız önce hikayesini izleyin “Raperi’nin” ve dinleyin “Oy Yare”yi…
Dinleyin ki ne kadar şanslı olduğunuzu bir kez daha anlayasanız…
Türkü söylemek!!!
Sadece Türkü söylemek için can vermeyi göze alanları hatırlamak isterseniz Grup Yorum’dan bir ” Cemo” alır götürür sizi başka alemlere…
Ne dinlerseniz dinleyin ama son sözü hep Livaneli söylesin ” Ey Özgürlük” diyerek…
Ve “parçanız” hep sizinle olsun!!!
19 yaşınızı hatırlayın, o yaşta hangi banka oturup hangi manzaraya bakarak hangi şarkıyı dinlediyseniz onu dinleyin…
“Sıfırlanın” demiyorum, çok siyaset yapıyorsun derler…
O yüzden resetlenin diyorum…
Resetlenin çünkü…
Bozkırdaki tek bir ağaç gibi “Hür” olabilmemiz ve bu ağrılı bekleyişin nihayete ermesi için
Bu yılın ikinci yarısına ruhen ve bedenen zinde girmeniz gerekecek…
Şehrimizde ve ülkemizde kapı kapı dolaşmaya mecalimiz olmalı yine…
Zira bu toprak hiçbir zaman olmadığı kadar size muhtaç…
Selam ve saygı ile…